11 Eylül 2008 Perşembe

TÜRKİYE: 1 - Belçika: 1 (Maç Sonucu)

2010 Dünya Kupası Eleme Grubu 2. maçımızda Belçika ile evimizde 1-1 berabere kalarak hanemize 3 puan olarak kaydettiğimiz bir maçta 2 puan kaybetmiş olduk...

Maça kendinden emin, rahat başlayan takımımız taraftarın da kendinden emin tezahüratları ve oyuncularımızın taktikten bağımsız atakları ile maçta organize gol bulabilme görüntüsünden uzaktı. Belçika'nın duran toptan bulduğu golde, Belçika'nın belki de Vincent Kompany ile birlikte ismi bilinen 2 oyuncusundan birisi olan Wesley Sonck'un kafa topuna çıkışına en yakın savunma oyuncumuzun birkaç metre uzakta olması, kalecimiz Volkan'ın (belki de o dakikaya kadar gelen top sayısının 0 olması, belki de dalgınlığı neticesinde) konsantrasyon eksikliği ve tabi ki Sonck'un iyi kafa vuruşu önemliydi... Gol sonrası şuursuzca yaptığımız ataklarda bile Belçika savunmasının paniklemiş olması da aslında bu skorun normal olmadığını gösteriyordu.

İkinci devreye Kazım'ın yerine Mehmet Topuz'u alarak (Kişisel yorum olarak, 2 maçı üstüste iyi çıkarabilme konsantrasyonuna denk gelmediğim Kazım'ın, Ermenistan maçındaki iyi oyunundan sonra dün akşam oynamasının birşey vermeyeceği ne kadar açıksa, yine de bir umutla oyuna ilk 11'de başlatılması da o kadar mantıklıydı...) başlayan takımımız maçın ciddiyetini kavramış olarak özellikle orta sahamızın yapısının değişmesi ile göbekten ataklara başladı. Buradaki tek kaybımız, ilk devre heyecanlı olmasına rağmen iyi bir oyun çıkaran Çağlar'ın özellikle mentalite değişikliği (göbekten atak) sonrası işlevsiz hale gelmesi idi. Ancak bu sistem değişikliğimizi çabuk çözen Belçika özellikle (nedense Fenerbahçe rakipleri yaptığında "Ne yapalım, profesyonellik" sözü ile geçiştirilen?) futbolu bozmaya çalışan kötü niyetli hareketleri ve göbekte hızlı gömülerek çok da zorluk yaşamadı. Giderek agresifleşen takımımız, maçın hakeminin Belçika lehine dengesini kaybetmesine de sinirlenerek teknik direktörümüz başta olmak disiplininden tamamen koptu. Bu sırada bulduğumuz penaltı golü bile takımımızın dengeli, sistemli, sakin oyuna dönmesine yetmeyince, maçı kızgınlıklar, kavgalar ile 1-1 berabere tamamladık.

Geçtiğimiz maç yaptığımız yorumda takımımızın Ermenistan karşısında "büyük takım" formatında oynadığını ancak bunun anlamlı olup olmadığını Belçika karşısında anlayacağımızı söylemiştik. Bu maçta belli oldu ki, biz "Büyük Takım" olmuşuz. Ancak henüz bunu içimize sindirememişiz. Özellikle daha önce aynı klasmanda bulunduğumuz Belçika'nın karşımızda düştüğü durum bunu kanıtlarken, bizim bu durumu son derece lakayt karşılayıp, maç başlamadan galip geldiğimizi zannetmemiz bizim "Büyük Takım" olmayı henüz anlamadığımızı da gösteriyordu. Peki, tur atlayabilecek miyiz? Bu sinir, stres, düzensizlik ve hazımsızlık (Büyük olmayı hazmedememe) ile bir de rakibimizin İspanya olduğunu düşünürsek çooook zor görünüyor. Ancak çelişki gibi görünse de kazara Güney Afrika'ya gidebilmemiz durumunda bir sürpriz daha yapabilme ihtimalimiz de yüksek görünüyor.

Saygılar,

(Not: Bu arada Basketbol A Milli Takımımız'ın eleme maçlarından hiç bahsedemedik. Tüm maçları ayrı bir yazıda değerlendirecek olsak da Fransa'yı da çok güzel bir oyun ve skor ile yenen takımımız 3-0 ile turu geçmeye hem oyun olarak hem de galibiyet sayısı olarak çok yakın duruyor. Ukrayna karşısında (ki belki turu belirleyecek diye düşünebiliriz?) başarılar...

(Not 2: Fenerbahçe'miz Hacettepe karşısına Cumartesi akşamı çıkacak. Hazırlıklarınızı tamamlayın. Ankara, sesimiz geliyor mu? Hazır mısınız? FENERBAHÇE GELİYOR!!!)

Kökten Ulaş BİRANT

Hiç yorum yok: